sürk |
Uzun zamandır görmeyi tanımayı istediğim bir şehirdi Hatay.
Her defasında başka planlar öne geçti ancak en sonunda Doğa ile birlikte bu
merakımı da giderdim. Cuma akşamı bin bir trafikle yetişip uçağımıza başladık
gezimize. Tabi gitmeden önce sadece kültürel değil bir taraftan da gastronomi
ve alışveriş turu olacağını da biliyorduk ama karşımıza neler çıktı neler. Hiç
hayal etmediğimiz tatlar. İlk gün çarşılarına ve müzesine ayırdık zamanımızı.
Çarşılar muhteşem. Her dükkanda farklı bir tat farklı bir ürün. Öncelikle defne
sabunları, çeşit çeşit doğal sabunlar muhteşem kokular. İlk dükkanımız
sabuncuydu diğeri baharatçı diğeri peynirci diğeri salçacı böylece devam edip
gitti. Tabi ellerimiz de torbalarla doldu. Gördüğüm en değişik ürünlerden
birisi “Sürk” yani baharatlı çökelek peyniri. Çeşitli baharatlarla yoğrulup
yumru haline getiriliyor. Sonrada inanılmaz bir tatla nar ekşileri, bin bir
çeşit baharatları, zahterleri, urmu dut (kara dut) suları ve biber salçaları.
Yiyenin unutamayacağı lezzetle hepside.
Hatay Müzesi: Antep ten sonra gelen en iyi mozaik müzelerinden birisi. Belki Antep teki kadar özen ve düzen yok ama yinede sergilenen eserler çok ihtişamlı. Küçük bir bahçesi var ve bu sebeple bahçelerinde sergilenen eserler birbiri içerisine girmiş ve ne yazık ki bu bölümdeki eserlerin açıklamaları tam değil. Ancak bu tarihi eserlerin arasındaki banklara oturup geçmişi hayal etmek bu eserlerin etrafında Doğa yı koştururken izlemek çok etkileyici. Belki oda ileride bizim gibi müzelere ve tarihieserlere düşkün ve saygılı bir çocuk olur.
St.Pierre
Kilisesi: Hatay dan kalkan minibüslerle 15- 20 dk. da ulaşılabilir.
Mutlaka görülmeli. Kaya içerisine oyulmuş ve çok güzel korunmuş bir kilise.
Zaten mağaradan dönüştürülmüş ve Habibi Neccar dağının eteklerinde bulunmakta.
St. Pierre' nin İsa'nın ölümünden sonra Hristiyanlığı yaymaya çalıştığı yer olarak
önemli bir dini merkez ve hac yerlerinden birisi. Zaten Hatay da bulunan her
kalıntının mutlaka dini ve kültürel bir önemi ve yeri var.
Harbiye Şelaleleri: Tam bir felaket.Yanlış anlamayın felaket
olan şelaleler değil insanlar. Muhteşem bir doğa harikası. Sayısını bile
bilmediğim kadar çok şelale ve düşündüğünüz gibi küçük değil. Gayet büyük ve
gürül gürül akan sayısız şelale. Ancak etrafında bir sürü lokanta tarzında
yapının arasında kaybolmuşlar sadece suların sesleri var. Bazılarının etrafına
herhangi bir cafe lokanta kurulmamış, bunların karşılarındaki banklara oturup
şelaleleri izleyip seslerini dinlemek çok dinlendirici. Bu saydıklarıma
aldanmayın ben genel olarak bu tarz doğa harikalarının etrafına bu şekilde
üşüşen yapıların hepsine karşıyım. Size önerebileceğim en güzel şey şelalelerde
tuzda tavuk yemek. Nasıl yapabilirsiniz anlatayım. Zaten orada yapan tek yer
var gözünüzden kaçamaz. Siparişinizi verin 3 saat gibi bir sürede oluyor. Ondan
sonra şelaleleri gezin, Samandağ yolundan ilerleyin sağınıza dikkat ederek
gidin, Can kafeyi bulun. Mümkünse güneşin batışına denk getirin ve
koltuklarından Hatayı seyrederken biranızı yudumlayın. Güneşin batışındaki
hafif serinlği, o muhteşem manzarayı mutlaka yaşayın.
Samandağ: İlk uğrak yerimiz Vakıflı Köyü. Türkiye nin kalan
tek ermeni köyü. Nüfusunun tamamı Ermeni ve aslında doğal ürünlere merakı
olanlar için çokta bilinen bir köy. Çünkü özellikle kadın kolları birliği kendi
ürünlerini kendileri üretip Türkiye ye satıyor. Her ürünü çok güzel, ben
zeytinyağını alıp denedim ama reçelleri likörleri hepsi ayrı tadlarda. Sonrada
Hıdırbey köyü yine organik ürünleri ile meşhur. Burada da portakalların ve
muzların tatlarına baktık ve kendimizi kaybettik. Burada görülmesi gereken yer
asırlık çınar ağacı. Zamanında gövdesinde bir berber varmış ve içerisine 15
kişi sığabiliyor. Ve sonra Dor mabedi ve Titus Tüneli. Çok değişik bir yapı.
Çevlik de bulunuyor ve Seleukeia olarak bilinen şehrin yakınında yer alıyor.
Kentin kurulduğu coğrafi alan içinde, dağlardan inen üç çay akmaktadır.
Bunlardan ikisi şehir surlarının dışından akmakta ve yerleşime bir zararı
dokunmamaktadır. Tünelin yapılmasına neden olan nehrin ise dağlardan çıkıp
antik kentin içinden geçerek iç limana döküldüğü anlaşılmaktadır. Tahminen,
taşkın zamanlarında sular ve getirdiği birikimler, aşağı kent ve liman
açısından tehlikeli olmaktaydı. Bu nedenle Romalı mühendisler, nehrin ağzından
yaklaşık 1 km
kadar yukarıda, yatağını boydan boya güçlü bir setle kapatmışlardır. Burada
birikecek suyu aktarmak için de, deniz yönündeki kayalık dağ kesimi oyularak,
iki bölümlü bir kaya tünel i ve buna bağlı olarak uzun bir su kanalı yani Titus
tüneli açılmıştır. Fotoğraflarda ihtişamını daha iyi anlayacaksınız ama tabi
aslında oraya gidip bu kültürü görmek yaşamak en doğrusu.
Çok zor değil bir Cuma akşamı uçağa atlayın Pazar akşamı da
dönün. Her yeri olması gerektiği gibi görebilir misiniz tabiî ki hayır ancak bu
kültürü anlamak ucundan kıyısından yakalamamak olmaz.
Şimdi bu gezide Doğa kısmına gelelim. Çok keyif aldı
koşturdu gezdi yedi gördü beğendi. Çocukla gezmek sor mu? Bence değil, sadece
biraz daha sistemli olmak lazım. Biz bir de araba kiraladığımız için çok
zorlanmadık. Sadece iki güne çok şey sığdırmaya çalıştığımız için fazlaca
yoruldu. Ama asıl felaketi dönüş yolunda yaşadık. Doğa uçağa alışkın bir çocuk,
giderken sıkıntı çıkarmadı ama dönerken çok kötüydü. Sağolsun hiç sevmediğim
Pegasus şirketi Alper ve beni ayrı ayrı yerlere oturttu, bununla birlikte uçuş
saatimiz tamda Doğanın uyku saatiydi ve uyuyamadı çünkü uçakta bitmek tükenmek
bilmeyen reklam anonsları vardı. Önceleri biraz huysuzlandı sonra sürekli
ağladı ağladı ağladı ve en sonunda kustu ve perperişan oldu bebeğim. İndiğimde
ise en çok üzüldüğüm herkes bizi gösterip ne kadar ağladı susmadı, rahatsız
olduk demelriydi. Bir tanesi ise 4-5 yaşlarındaki çocuğuna bizi gösterip bak o
bebek ne kadar ağladı sen hiç ağlamadın ne kadar akıllısın demesi oldu. Bu
arada 5 yaşında çocuk ağzında emzik ve battaniyesine sarılmış yürüyordu. Bende
dönüp utanın kendinizden acaba bir rahatsızlığı mı var diye soracağınıza
yaptığınız terbiyesizliğe ve kendi çocuğunuzun davranış bozukluğuna bakın
diyebilirdim ama demedim. Sadece insanların terbiyesizliklerine üzüldüm.
Her şeye rağmen gezimiz çok güzel değerli ve öğreticiydi.
Bir daha Doğa büyüdüğünde onu gezdirmek ve medeniyetlerin dinlerin kültürlerin
doğduğu yerleri tek tek göstermek ve bilincini, ufkunu açmasını sağlamak için
can atıyorum.