28 Aralık 2011 Çarşamba

ilk 3 ay


Eğer Doğa gibi bitmeden tükenmeden ağlayabilen bir bebeğiniz varsa emin olun ilk günden işe başlamak isteyeceksiniz. İlk haftadan sonra acaba işe başlasam şu bebeği annemin başına atsam gitsem dediğim çok oldu. Ağlamasını huysuzluğunu durduramıyordum.Annesi ben olduğum içinde herkes benden bir çare bulmamı istiyordu ama ben yılmıştım. Eve birileri gelsin ama bebek bakmaktan anlayan onu susturan birileri olsun istiyordum. Ama tabiki bu düşüncem bebeğim biraz sakinleşmeye başlayınca yada ben kendine gelmeye başlayınca değişti. Onun ne kdar güzel ve mucizevi olduğunu görmeye ve onu yaşamaya başladım. Çok zor bir bebekti kabul ediyorum çünkü çok aktifti. Bazen aslında çok nadir şarkı söyleyerek sakinleşiyordu ama gündüzleri uyumuyordu. Ne yaparsam yapayım uyumuyordu. Kafama ise bir düzen oturtma fikrini takmıştım. Bu çocuğun bir düzeni olmazsa hayatım altüst olacak diye kendimce saçma sapan yollarla düzen kurmaya çalıştım ilk zamanlarda.Yeme düzeni, uyku düzeni gibi.Hatta şimdi kendime çok kızıyorum, etrafımın etkisinde kalıp 2 saatte bir emzireceksin lafı ile bazen 10 dk. yı bile bekliyordum bebeğim emmek için deli gibi ağlarken. Sanırım herşeyin düzelmesi benim bu saplantımdan kurtulmamla başladı. Tamamen kendi içgüdülerime güveneceğim dedim ve o günden sonra aklıma ne gelirse onu yaptım. Birazda annemin tavsiyelerine inandım. Aldığım kararlar mı? Sırayla:

-         Düzenini kendisinin oluşturmasına izin verdim. Kızımı izledim. Hangi saatlerde uyumak istiyorsa ozaman uyutmaya çalıştım. İşe yaradı evet. Zorlamadım uyuması için, uykusu gelince uyudu ve bu sayede saatler belirlendi. Altın kural bebeğinizin alışkanlıklarını okuyabilmek ve zorlamamak.
-         Aldığım bebek bakım kitaplarını bir kenara bıraktım.
-         Ne zaman isterse ozaman emzirdim veya besledim. Çünkü bebeişim açlıktan ağlıyordu ve hala da yemek yemeyi seven bir bebek. Yemek onun için aynen bizde olduğu gibi bir keyif, zevk alarak yemek yiyor ve herşeyi yiyor. Asla 2 saat kuralını izlemedim bir daha. İsterse 10 dk. da bir isterse 3 saatte bir emzirdim.
-         Kucağıma aldım, kucağa alıştırma diyenlere inat her ağladığında onun yanında olduğumu hissettirdim. En çok “ kucağa alıştırmışsınız çok kötü” lafıyla karşılaştım. Ancak Doğa hiçbir zaman alışmadı ve kucak istemedi sonrasında. Belki kucağa almasaydım inatlaşacaktı benimle ve tam bir kucak bebesi olacaktı. Unutmayın ömrü boyunca sizi istemeyecek zaten bence bu sürecin keyfinizi çıkarın.
-         Mecburen biberon verdim çünkü ne yazıkki mama takviyeli gitti 6 ayımız. Biberon verme emmeyi bırakır dedi herkes ve bir dünya örnekle canımı sıktılar. Sanırım benim moralimi bozan çok insan var hayatımda. Bir dönem bu laflar yüzünden eziyet ettim resmen kızıma, biberon vermek yerine çay kaşığıyla vermeye çalıştım, tam bir felaket dönemi. Boşverin, bebeğiniz ne yapmak istediğini biliyor ona güvenin. Şu an 14 aylık ve hiçbir zaman emmeyi bırakmak istemedi.
-         Bebeğinize güvenin, bütün düzenini kendisi oluşturur siz sadece o düzeni destekleyin ozaman herşey daha kolay.
-         Bir tek ayakta sallanarak uyutulma huyuyla başedemedim hala da edemiyorm, nasıl alıştıracağım kendi kendine uyumasına hiç bir fikrim yok. Siz yardımcı olabilirsiniz banaJ

Evet tüm bunları keşfetmem 3 ayımı aldı ama ondan sonrası çok güzel ve rahattı. Kendimi ve onu rahat bırakınca birbirimizle iletişim kurmaya başladık ve bana gülücükler atmaya başladı. İlk olarak teyzeme ve sonrada abime güldü.Sanırım kendimi rahat bırakınca sütüm de giderek artmaya ve bebişimin kilo alımı da normale dönmeye başladı. Hayatımız düzene girmiş ve 3 kişi ( ilk 6 aylık süreçte 5 kişiJ olmanın mutluluğunu yaşamaya başladık.
 
Bu arada ne yazıkki insanlar ilk dönemlerde çok acımasız olabiliyorlar. Kulak tıkamak zor, ben beceremedim. Kadınlar kadınlara karşı çok kırıcı. Karşılaşabileceğiniz eleştiriler sınırsız ama benimkilerin bazıları aşağıdakiler gibi

-         Niye normal doğum olmadı, kesin doktorun uğraşmak istemedi sezeryanla aldı - Hiç boşuna anlatmaya çalışmayın inanmazlar.
-         Aa niye sütün az sorun ne? Halbuki benim şöyle çoktu böyle boldu acaba sendeki sorun ne? - Nefretlik tipler bunlar.
-         Kucağa alıştırmışsın işin çok zor, bırak ağlasın alma canım kucağına - her konu hakkında uzman olduğunu sanan tipler.
-         Biberon verme emmeyi bırakır diyip dünya kadar kötü örnek verenler - uzak dursunlar benden lütfen.
-         Obez olur mama verme, sürekli emzirme – e ozaman gelde sen dayan açlıktan ağlamasına. Evet kızım biraz kilolu ama çok şükür obez değil. Emsallerine göre boyuda uzun kilosuda fazla ama doktorumuz çok memnun.
-         Düzen oturtulmalı. Her gün aynı saatte aynı şeyleri yapmalı, yemeli – bu konu bebekten bebeğe değişir. Doğa asla düzenli değil. Evet uyku ve yemek saatleri var ama hergün aynı saat değil. Düzen oturtmanın artılarıda eksileri de var. Bizim için düzenin çok düzenli olmamasının avantajları çok. Bunun ne demek olduğunu gezilerimize gelince anlatacağım.
-         Hep aynı odada kalacak yoksa beyin gelişimi etkilenir – ne alakası varsa

Bu liste uzaaar gider en iyisi boşverin bebeğiniz varsa keyfini çıkarınJ

Ha birde her bebeğin farklı bir yapısı olduğunu unutmayın...

27 Aralık 2011 Salı

Yenidoğan bebekte dikkat edilecekler ve sonrası

Hastanede yapılan ilk tahlillerin sonrasında mutlaka diğer tahliller yapılmalı. Nedir bunlar:
- Kalça çıkıklığı testi : Eğer farkedilip tedavi edilmezse kalıcı sakatlığa yol açabilir. Basit bir işlem. Sadece ultrasonla yapılıyor. Bebişiniz sadece ultrason jelinin soğukluğundan ürkebilir.

- İşitme testi: Bebişiniz uyurken yapılması lazım çünkü hareket etmemesi gerekli. Bizimki gibi ağlayan bir bebeğiniz varsa zor olabilir çok beklenebilir. Ama etrafınızda gerek yok diyenlere aldırmayın yaptırın. Çünkü bizden önce testi yaptıranların çoğunda sorun çıkmıştı. Ancak sorun çıkarsa hemen telaşlanmayın. Doğumdan hemen sonra yaptırırsanız (zaten ilk 1 ay içinde yapılması gerekli) plesenta kalıntılarının bebişinizin kulağını tıkama ihtimali var. Basit bir temizleme işlemi ile hallediliyor.
- Topuk kanından yapılan testler: Bunun için sağlık ocağına gidin. Çünkü çok güzel takip ediliyor. İlk tahlil hastaneden yapılıp sağlık müdürlüğüne gönderiliyor. Bizi aramışlardı mutlaka topuk kanını verin diye çünkü ilk tahlilinde TSH değeri yüksek çıkmıştı. Çok endişelendim, zeka geriliğine kadar sonuçları olabilirmiş ama lütfen benim gibi telaş edip uykularınızı kaçırmayın, yeni doğanların % 75 inde olabiliyormuş. Eğer ikinci test de normal çıkarsa bu değer herşey yolunda demektir.

Hergün göbekbağı çevresine 2 defa pansuman yapmayı unutmayın. Çok az kanaması bir sorun teşkil etmiyor önemli olan iltihap olmaması ve akmaması. Hergün kontrol etmeyi unutmayın.

Eğerki bebeğinizin başında ve kaşlarında konak denilen kepek gibi bir tabaka olursa endişe etmeyin çözümü çok basit. Bebek yağını içice sürün ve ince bir tarakla temizleyin. Tek seferde hallolabilir eğer olmazsa bitene kadar devam edin. Ancak kaşlarınada sürmeyi unutmayın. Sürmezseniz kalıcı olabilir.

Özellikle ilk 1 ay sabrınız varsa altını sadece su ve pamukla temizleyin. Ben içme suyunu kaynatıp soğuyunca bu suyu kullanırdım. Çok sonraları parfüm ve kimyasal içermeyen temizleme mendillerine başladım ve hiç pişik sorunu yaşamadım. Bu arada yine ilk 1 ay banyosunda içme suyunu kullandım. Çok gerek varmıydı bence bu tartışılır. Birazda etrafımın etkisinde kaldım bu konuda sanırım.

Emzirirken eldivenlerini çıkarın. Size dokunsun siz onun ellerini tutun. Gözerini sizden ayrımayacaktır. Dünyanın en güzel anları. Hatta bazen soyun onu ve çıplak emzirin, yumuşacık tenini sevin. Allahım dünyanın en büyük mutluluğu onu seyretmek, sevmek. Anne olmak müthiş bişeyJ

Bebek masajı...Tartışmasız gerekli. Çok korkmayın, her türlü hareketi yaptırın. Alper bu konuda çok iyiydi ve Doğa inanılmaz seviyordu. Ayaklar başa, kollar çaprazJ Hatta şarkı söyleyerek konuşarak yapın. Her hareketi tek tek anlatın. Ben altını açarken bile her adımı anlatıyordum ve dikkatle beni dinliyordu. E tabi izindeyken bunları yapmak zaman ayırmak çok kolayJ Masaj saatlerinde çok sakin ve huzurlu bir bebek haline geliyordu Doğa. O yüzden vücudun sağlığı ve esnekliği için hunharca masaj yapın sakın korkmayın.

Neredeyse ilk ayından itibaren hep yerdeydi. Hep yerde debelendi durdu, özgür bıraktım çok. Ama önlemlerinizi alın. Önce yorgan, üstüne polar battaniye. Biz kış dönemindeydik, yazın çok fazla gerekmeyebilir. Doğa dönmeye ve gitmek istediği yere yuvarlanarak varmaya başladığında koltukların altına gider korkar ağlardı ama hepte oraya giderdiJ Yanında plates yaparken beni taklit etmeye çalışırdı, ben bacağımı kaldırırken oda kaldırmaya çalışırdı. Bu anları paylaşmak çok değerli. Küçücük anlar bile sizi birbirinize yakınlaştırır unutmayın.

Bunların dışında lütfen sizi sürekli eleştiren değil rahatlatan bir doktor bulmaya çalışın. Benim ilk gittiğim doktor kendimi çok kötü hissettirmişti. Ben biraz eski kafalı düşünüyorum çocuk yetiştirme konusunda. Doktorum bana odadan dışarı çıkmayacaksın, göbeği düşene kadar yıkamayacaksın, insan içine çıkarmayacaksın, evden dışarı asla gibi telkinlerde bulundu. Bunları yapan ve işlerliğine inanlar vardır elbet ama tüm bunlar bebekten bebeğe değişir. Ben hepsinin tersini yaptım. İlk günden itibaren hep kalabalık içindeydi doğa, 15 günlükken gezmeye başladık ve nerdeyse her gün yıkadım. Ve hepsinin faydasını gördüm. Çünkü okuduğum bir yazıya göre aslında bebeklerin sosyallikleri ilk 3 ayda oluşurmuş. Kucağınızda yüzü dışa dönük olarak hep dışarı çıkaracaksınız diyordu. Öyle yaptım, hep dışarda hep insan içinde. Bunun sayesinde sosyal, insanlarla olmaktan hoşlanan, televizyon seyretmeyen, alışveriş merkezlerini sevmeyen vede çok sevecen bir kızım var. Ve hatırlatayım daha 1 yaşında ve bu seçimlerin hepsini kendisi yaptı. Bilinçlimi yaptım bazı seçimlerimi...tabiki hayır. Emzirmek ve de isteyerek severek emzirmek bir anneye içgüdüsel olarak bebeğine göre doğru davranmayı sağlıyor. Bazı şeylerin mantıklı açıklaması yok sadece tabiatın gücüne inanarak davrandım...

babamın yokluğu


5 senemiz kötüydü. Kimsenin anlayamayacağı bir azap süresi. Kimse anlamaz, yardım etmez aksine hayatınıza daha çok sorun getirir böyle durumlarda. Yardımcı olmak veya rahatlatmak çok azının sahip olduğu yüce bir özelliktir. Hayatımızda her iki türden insan da mevcuttu. Hamileliğim babamı çok mutlu etmişti, ayrıntılarına girmeye hala yüreğim elvermiyor kusuruma bakmayın çünkü çok acı çok. Sadece hatırlamak istediğim babamın torununu sevemediği ama karnımdayken hareketlerini ona hissettirmiş olduğum. En azından bu çünkü babam kızımın doğumundan 3 hafta önce aniden ve çok kısa süre içinde vefat etti. Ailece heyecanla kızımın doğmasını bekledik, en azından görmeliydi hepimizin aklında bu vardı. Bunu kimse anlamaz anlayamaz asla. Bir kız çocuğunun babasını kaybetmesi ne demektir, helede karnında bir bebekle. Sahipsiz kalmıştım, yanlızdım kimseyle mücadele edemedim, babam gitmişti çünkü bana hayatım boyunca artık kimse sahip çıkmayacaktı, üzülmemem için çabalayacak kimse yoktu. Zaten sonraki hayatımda da hala keşke babam yaşasaydı, keşke babam sağ ve sağlıklı olsaydı diye dua ediyorum. Çoğu kötü anlarımı yaşamama izin vermezdi beni kollar korur destek olur, hiç olmazsa beni o durumların içinden alır götürürdü. Karşımdaki kim olursa olsun yapardı bunu. Ama şimdi yoktu ve ben hamileydim. Zor bir 3 hafta oldu. Hele taziye günleri, çok şaşırtıcı ve yaralayıcı oldu. Kısaca hamileliğim iyi başlamamış ve daha kötü bir şekilde bitmişti. İnsanlarla uğraşmanın dışında birde koca bir acı çöreklenmişti. Bir dönem bebeğimi istemedim, kenime bakmadım. Bebeğimle ilk eve girişim de çok yıkıcydı. Kimsenin önünde ağlamak istemeyen ben tutamamıştım kendimi. Sanırım doğum sonrası depresyonumun temel sebebi bebeğimin zorluğundan çok hamileliğimin zorluğuydu. Uzun uzun içimden geçenleri yazamıyorum ve sanırım hayatım boyunca da yazamayacağım.

Sadece hala her gün keşke babam sağ ve sağlıklı olsaydı diye içimden geçiriyorum...

doğum sorunsalı


Hep en başından beri normal doğum istemiştim. Hatta babamı kaybettikten sonra bile işin kolayına kaçıp sezeryanı istememiştim.Her türlü sancıya acıya hazırlıklı ve soğukkanlıydım. Olması gereken normal doğumsa mutlaka öyle olacaktı. Annem tahmin ediyordu bu kadar sıkıntıya vücudumun normal tepki vermeyeceğini ama ben yinede kararlıydım. Hatta doktorum ben sancılar içindeyken büyük ihtimalle normal olamayacak dediğinde bile bekleyelim deneyelim demiştim.Hesaplanan son güne kadar ne sancım ne kasılmam nede su akıntım vardı. Herşey normaldi. Sadece kasıklarımda biraz biraz ağrı vardı ama bunlar doğum habercisi değildi. Bütün hazırlıklarımı yapmıştım. Doktorum en fazla 7 kasım 2010 a kadar bekleyeceğini ancak ogüne kadar gelmezse suni sancıyla deneyeceğini söylemişti.Benim canavarım çok irileşmişti, özellikle son 2 haftada. Herşeyimi hazırladım ve Cumartesi gecesi annemde kaldım. Gece 11.30 a kadar hiçbir belirti yoktu sadece sürekli uyukluyordum. 11.30 da yattık ve saat tam 00.00 yani 7 kasıma girdiğimiz dakikadan itibaren başladı sancılarım. Önce hafif hafif belimden karnıma doğru ama 15 dk. da bir. Normalde yarım saatle başlayan süreç bende 15 dk. ile başlamış ve 1-2 saat içinde 5 dk.ya inmişti. Saat gece 3 de karar verdik doktoru aramaya ve hemen hastaneye gittik. Gidene kadar 5 dk. da bir ağır sancılarım çoktan başlamıştı. Kıvranıyordum ama mutluydum çünkü normal olacaktı doğum, bu kadar sancıdan sonra asla sezeryan olmayacaktı asla. İnsan hem sancı çekip hem mutlu olabilir mi? Olur hemde çok. En sıkıcısı ise ebelerin kontrolleriydi. Ancak herşey hızlı ve yolunda ilerliyordu en başta. Şaşırıyorlardı benim ilk doğumum olduğuna. Hele de düzenli nefes alışların faydasını keşfedip sancılarımı derin nefeslerle atlatmama hayran kaldılar. Gerçekten çok ağır sancılardı ama başedebiliyordum. Altın kural derin ve düzenli nefes almak. Ebeler 1 saate kalmaz biter bu iş deyip beni daha çok mutlu ediyorlardı. Ancak hiçde öyle olmadı. Doktorum geldi ilk muayenesinde leğen kemikleri açılmamış, en önemlisi bu hatta bebek doğum kanalına bile girememiş o yüzden büyük ihtimalle de bu şekilde gidecek dedi. Ama ben kararlıydım normal şansımı deneyelim diyince suni sancı denen o şeytan işi hormon ilacını verdi bana. Şu anki aklım olsa madem normal yollarla gelmemeye kararlı bebişim, suni sancı eziyetini hiç yaşamazdım. Şuurumu yitirmiş gibi oldum hatta o yüzden doğuma ilişkin bazı ayrıntıları hatırlamıyorum. Bitmeyen ve sürekli artan bir ağrı, ağrı bile değil içimin sökülmesi bile hafif kalır. Ama buna rağmen mutluluk hatta bu bence delilik hali yada takıntı. Böylece 2 saat daha bekledim ama doktorum artık posta koydu ve bak bu zor bir doğum olacak eğer sezeryan olmazsa sana ama en önemlisi bebeğin başına zarar gelebilir, ezilebilir diyince tabiki benim bütün inadım kırıldı ve kendimi doktoruma teslim ettim. Toplamda 10 saat direndim inatlaştım ama bebeğimin hayatı daha önemliydi. Beni hazırladılar ameliyathaneye götürdüler ama suni sancı sağolsun ben bu süreçleri çok az hatırlıyorum. Sadece ameliyathanenin soğukluğu ama en kötüsüde doktorum hariç diğer çalışanların soğukluğu ve duyarsızlığı.
Sadece yarım saat sürmüş bebişimin dünyaya gelmesi. Gözlerimi açınca ilk onu sordum, nasıl olduğu dünyanın tek önemli şeyiydi. İlk gördüğümde ne kadar güzel dedim (halbuki ilk doğduğunda çok çirkindiJJJ Hayatımdaki tüm sorunlar kısa bir süreliğine de olsa silindi, sadece o vardı, çok mutluydum. Ne ameliyat yerimin acısı ne hareket edememek nede onun bitmek bilmeyen ağlaması o an için rahatsız etmiyordu beni. Hatta sanırım narkozun etkisiyle ağlamasının beni hiç rahatsız etmediğini düşünüyordum, sadece o an için tabiki. Çünkü sonrasında doğum sonrası depresyonunun dibine vuracaktımJ

26 Aralık 2011 Pazartesi

hamileyken taşınma, sakın taşınma:)

Her şeyi bir arada yapmaya çalışma meselesi gerçekten beni en çok yoran özelliğim. Her şey bir anda bitmeli tam olmalı hemen olmalı. Yeni ev aldığımızdan 1 hafta sonra öğrendim bebeğim olacağını, hatta arada tatile gittik döndüğümüzün ertesi günü öğrendim. Ev dediysemde aldanmayın, taşınmaya hazır bir ev değil. Böylesi kolay olurdu ve benim şansıma uymazdı, her şey zor olacak ya, yorulmam gerekli ya:) Yeni evimiz dört duvar, pencereler ve bir dış kapıdan ibaret ama diyeceksinizki bütün evler öyle ama bir dk. durup evin sahip olması gereken minimum ayrıntılarını düşünün. Parke? yok, fayanslar? yok.eee kapılar? tabiki yok. Bildiğiniz kaba inşaattı evmiz ve ben hamileydim ve taşınılması gerekiyordu. Nisan ayında başladık yorgunluğa koşturmaya telaşa ve temmuz ayında taşındık. Hamilelik nedir bir kadın için. Heyecanlı, sakin ve mutlu geçmesi gereken bir süreç değil mi? Etrafındaki insanların sizi ve bebeğinizi mutlu etmek için uğraştıkları uzuuunn bir zaman dilimi olması gerekli. En azından ben hamile kalmadan önce öyle zannediyordum. Tabiki benimle ilgilenen insanlar azda olsa vardı etrafımda ama en kötüsü ego savaşı içerisine giripte sizi daima üzmeye çalışanlarında var olduğu bir süreç bu. Hele de benim gibi yorgun duyarlı iseniz herkese ve her duruma, bebek yapmadan önce kendinize çeki düzen verin derim. Her neyse....Başladı alışverişler gidip gelmeler, ustalarla kavgalar, olmayan düzgün yapılmayan alanlar.Ama kendi evime oturacak olmanın sevinci hepsinden keyifliydi. Taşınma zamanını erteledikçe işlerimiz uzadı ama en sonunda yarım kalan yerler olsa bile karar verdik taşınmaya. Doğuma 3 ay kala taşındık, bu kadar yorucu olupta beni perişan edeceğini düşünmemiştim. Yardım eden az insan vardı, hayatım boyunca onlara teşekkür edeceğim o halimde beni yanlız bırakmadılar. Öyle veya böyle taşındık, evimizdeki ilk günümüz 18 Temmuz 2010 idi. Keyifliydik, bebeğimde onca yaşadığı şeye rağmen iyiydi, evimizdeydik, 3 kişiydik ve mutluyduk. Taşındıktan bir süre sonra ağır bir grip geçirdim ve bir süre yattım evde.Hep biliyordum hamileyken grip olmanın kötü etkilerini ama yorgunluk, üzüntüler derken koruyamamıştım kendimi.Grip geçince sorun kalmadı zannediyordum ama mümkünmüydü. Sanırım 31. yada 32. haftada, Alper Erciyes'e dağa gittiği hafta normal kontrolüme gitmiştim.Annemde yanlız bırakmamıştı beni, ama yine doktorumun o sinir bozucu sessizliği geldi kondu hastane odasına. Karnım bir oraya bir buraya gidiyordu. Bir süre sanki bir yerde toplanıyor sonra dağılıyordu.Bu kasılmalar epey süreden beri vardı ve ben bunları bebek hareketi sanıyordum.Doktora da aynısını söyleyince şaşırdı ve bunların aslında doğum kasılmaları olduğunu ve beni nst (non stress test) cihazına sokup duruma bakacağını söyledi. Cihaz karnımda, bir yandan bir şeyler ölçüyor bir yandan da fasülyemin (annemin taktığı isim:) motoru andıran kalp atışlarını dinlerken hemşireler teleşlı telaşlı içeri girip çıkıyor bana sancı hissedip hissetmediğimi soruyorlardı. Hayır, bir şey yoktu. Şaşkındılar çünkü neredeyse doğum sancıları kadar ağır sancılarla bebişim itilip kakılıyordu. Sonra hemen serumlar ve bebeğin erken doğması ihtimaline karşı ciğerlerini geliştiren celestone iğne.7-8 saat hastanede yattım ve takip edildim. Aslında gecede yatırmak için uğraştıysada doktor niyeyse istemedim ve beni binbir nasihatla azarlamalarla eve gönderdi ve beni izne ayırdı. Bir çeşit ev hapsi, hareket yok, dışarı çıkmak yok sadece yatış. En azından önümüzdeki 2 hafta daha tut bebeği karnında sakın doğurma diyordu doktorum çünkü eğer o günlerde doğarsa ciddi anlamda hayati tehlikesi olacak ve uzun bir süre yoğun bakımda kalacaktı.

Neyseki bu hamilelik sürecide olanca sıkıntısı üzüntüsüyle çıldırmanın sınırlarına gidip gelmelerle de olsa atlatıldı ve bebişimi tam olması gereken zamanda ve tam gününde dünyaya getirdim fakat bebişim sağolsun beni ilk 3 ayda rahat bırakmayacak ve dünyamı tersine çevirecektiJ

9 Aralık 2011 Cuma

kısa bir amniyo işlemi...



Kısa sürede karar vermek gerekli, karar verilir ve hemen ertesi günün ilk hastası olarak randevu alınır...İlk gün çocuk genetik bölümünde bir kadınla tanıştım.3,5 yaşında bir oğlu varmış ve 8 aylık hamileydi ve karnındaki yavru kız dı. Oda benim gibi amniyo yaptırmış ve ona bebeğinin hasta olduğunu ve doğarsa bile yaşama şansının %2,5 olduğunu söylemişler ve alınması gerektiğini eğer aldırmayacaksa bir daha o hastaneye gelmemesini söylemişler. Kadının o perişan halini görüp acısını anlatmasını dinledim dakikalarca ve nedense orada bende aynı kaderi yaşayacağıma inandım. Karar vermeye çalışıyordu, teselli bile edilecek hali yoktu. Ya bebeğini almalarına izin verecekti yada doğup hasta bir şekilde hastanelerde acı çekerek yaşamasına. Bilemiyordu ve onun acısını kendime mal edip o dakikalardan sonra hiçbir umudum olmadan girdim ertesi gün doktor odasına.Annemde gelmişti, istememiştim ama iyiki gelmişti.O zavallı kadını yine gördüm ve bana dünden daha umutsuz ve mutsuz göründüğümü söyledi ve gerçekten öyleydim. Gece nasıl geçmişti bilmiyorum, sadece eve gelince kendimi bayoya atıp ertesi günkü kısa işlemi düşünüp duşu açıp suyun sesiyle hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Bebeğimle konuşup lütfen hasta olma, gitme diye yalvararak ağlamıştım.Ağlamak insana iyi gelir derler ama benim umutsuzluğumu arttırmış daha kötü yapmıştı içimi. Belki kendime dışarıda bakıp, ağlıyorsam demekki gerçekten durumda umut yok diyip kendi karanlığımı arttırmıştım.Ertesi gün yattım masaya, çok korkuyordum sürekli doktorla konuşmaya çalışıyordum rahatlamak için, doktorlarsa dünkü gittikleri düğünden bahsediyorlardı çünkü onlar için normal bir süreçti bu. karnıma iğneyi sokup sıvıyı araştırıp hasta ise alacaklardı. Gün içerisinde bir çok hastaya aynı süreci anlatıyorlar ve bazende bebeği gerçekten alıyorlardı...Çok az acıdı yada ben dayandın. İşlem çok kısa sürdü, ironikti bence.Bana okadar ızdırap veren ihtimalleri belirleyecek işlem çok kısa sürüyordu, 1-2 dk., sadece okadar. Acı da yok denecek kadar az, ama sonrasında biraz sancı.Yürümekte zorlandım, tansiyonum düştü sonrasında ama toparladım. Bu dakikadan sonra 3 hafta bekleme süresi vardı. 3 koca hafta sonucu bekledik. Her 2 günde bir arıyordum sonucu öğrenmek için, çok zor geçti, herkese birşey çıkmayacak diyordum ama çok zor geçti. Sanki kendime ceza verir gibi yediğime içtiğime hareketime dikkat etmiyordum, nasıl olsa gidecekti bebeğim ne anlamı vardıki. Sonradan bu süreçten pişmanlık duyacaktım ama o an için sağlıklı düşünemiyordum.3 hafta gülmeden yemeden içmeden konuşmadan geçti. Kimseyle doğru dürüst konuşmak bile istemiyordum.Bekledim,bekledim, bekledim. Herkes soruyordu ne oldu diye, en çok Aydın ve Dilara soruyor moral veriyordu. Hatta kendi düğünlerinde bile bana moral veriyorlardı, herkes iyi olduğumu düşünüyordu ama en çokda onlar anlıyordu moralimin bozuk olduğunu ve düzeltmeye çalışıyorlardı.Zaten bana yardıme den de Dilara nın kardeşiydi ve o aradı bir gün iş yerindeyken ve sonucun iyi olduğunu bebeğimin sağlıklı olduğunu haber verdi. Sanki yeniden başladım hayatıma kaldığı yerden. Herşey geçti, bir anda tekrar gülebilmeye konuşabilmeye başladım. Bebeğim benimleydi ,kimseye vermeyecektim, gayet sağlıklı ve sonradan öğrenecektim iri bir kız çocuğuydu. Tekrar onunla konuşmaya başladım hatta geçen 3 haftanın pişmanlığı ile kendime daha iyi baktım, yada öyle zannediyordum çünkü 32. haftada neredeyse doğuruyordumJJ Buda başka bir hikaye...

5 Aralık 2011 Pazartesi

en acı deneyim mi?

Hamilelik güzel ve heyecanlı, bebeğe sahip olunacak dakikaların beklentisi kurulan hayaller çok mutluluk verici.Uzun zaman beklenen ve alınan hamilelik haberi (bu da ayrı bir gün anlatılacak:) ardından uzuuunn bir bekleme süreci.Güzel mi geçirdim bu süreci, pek sayılmaz ama yinede heyecanını çok sevimli bir şekilde yaşamıştım. Yeni ev almanın 1 hafta ardından almıştım bebeğimin haberini, aslında haber almamıştım ancak hissetmiş ve konduramamıştım.Yine hayal kırıklığına uğramanın korkusuyla doktora bile gidememiştim zira kızımın inatçılığı daha karnımdayken belli etmişti kendisini, ne demek istediğimi hamilelik haberini anlatırken anlatacağım. Neden burdan başladım derseniz bebeğimin karnımda olduğu zamanları düşünürken yaşadığım bu acı deneyim aklıma gelip takılıyor ve hala ağlamak istiyorum.Baştan beri aslında bir aksilik olacağını hissetmiştim.Alpere de her defasında ben bu hamileliği güzel bir şekilde sonlandıramayacağım galiba bebeğimi kaybedeceğim diyordum nedense.Tabi oda herzamanki gibi savuşturuyordu bunu:) Aslında fiziksel olarak ilk 3 ay dışında doktorumun uyarıda bulunduğu bir sıkıntım yoktu, sadece ilk 3 ay kimseye haber vermeden beklememizi istemişti, o süreçte sorunsuz bitti.Ancak 5. aya geldiğimizde normal bir doktor muayenesi gününde doktorum karnımda ultrason cihazını gezdirirken bizde karşımızdaki ekranda kızımızın harektlerine bakıyor eğleniyorken normalde çok konuşkan olan doktorumuz ise endişeli bir yüz ifadesiyle kızımızı inceliyordu. Bende doktorum konuşsun bir sorun olmasın diye şürekli şakalaşmaya çalışıyordum ama tepki yok:( İlk cümle evett önemli bir şey değil ama kalpte "hiperekojen odak" oluşmuş.Hemen eşime baktım ama içimden sürekli biliyordum, biliyordum, illaki bir sorun olacak biliyordum diyordum. Bu kadar sıkıntılı bir süreç geçirirken bebeğimi normal ve sağlıklı doğuramayacağımı biliyordum diyordum. Ne demekti bu odak, ilk başta ismini bile anlamamıştım, sadece odak, odak, odak...Doktrumuz ne olduğunu ultrasonda göstermeye çalışıyordu.Sürekli atan küçücük bir kalbin içinde bembeyaz bir nokta hareket ediyordu da neydi bu. Gayet yumuşak bir açıklamaya göre, kalpte bir hastalığa yol açmayan ancak down sendromlu bebeklerde görülme sıklığı daha çok olan bir marker(bu şekilde adlandırılıyor).Yumuşak bir açıklama benim hayatımda o günden başlayarak 2 ay süren hiçte yumuşak olmayan bir umutsuzluğa yol açtı. Sürekli internet araştırmaları sürekli birilerine danışmalar, arada doktor kontrolleri ve odak ın ortadan kalkıp kalkmadığının kontrolleri ile 22. haftaya geldik. Doktorumuz (belkide bu kadar ihtiyatlı ve güvenilir bir doktora kendimi emanet ettiğim için kaçıncı kez şanslı olduğumu söylememdir bu) bizi endişelendirmemeye çalışarak aslında her hastasını bir perinotoloğa ( riskli gebelik uzmanı- evet artık benim gebeliğimde riskliydi) yönlendirdiğini, bizimde gitmemizin iyi olacağını söyledi.Bir kaç isim verdi ve ben hemen ertesi gün bir arkadaş vasıtası ile Çapa Perinatoloji bölümünden randevu almıştım ve sabah 11.00 de kapılarındaydım. Tabi doktora girmemiz epey gecikmişti, bizse kapıda endişemizi birbirimize belli etmeden bekliyorduk.Ve çağırıldık...bundan sonrası karanlık geçen aylar. İçeride bekleyen 3 doktor ve hepside endişemi arttırıyordu. Anlattım hiperekojen odağımızı ve muayene başladı. Aslında kısaydı ama bana bitmek bilmedi, kalbim çıkacaktı yerinden sanıyordum ve ağzından bir sorun yok gayet sağlıklı kelimelerini bekliyordum, ağlamaya başlayacaktım yalvaracaktım ne olur bir şey olmasın diye ama doktor bize bir şey demeden bu muayeneye vesile olan doktor arkadaşımız aradı ve b sefer başka bir terim girdi araya "ekojen bağırsak". Konuşurken şu an hatırladığım bu kelime ve kısa bir "amniyo" işlemi. Bu iki kelime.. hemen eşime döndüm istemiyorum dedim, ağlamamaya çalışarak, ne kadar zor ve niye tuttum kendimi.Güçlü olma baskısı şu an bile bırakmadı beni. Doktor anlatmaya çalışıyordu ama ben silinmiştim ordan. Karnıma koca bir iğne sokup bebeğimi araştıracaklardı ve eğer hasta ise alacaklardı benden, içimde hareket eden bana tepki veren, benimle hayatımı paylaşan bebeğimi alacaklardı, hemde okadar büyümüşken. Alamazlardı, veremezdim....

Yine o günü hatırladıkça kötü oluyorum. Devamını daha sonra anlatsam:(

2 Aralık 2011 Cuma

nasıl başlamalı?


Hayatımı dolduran Doğa ile mi başlamalı yoksa en başından hamilelikle mi başlamalı yada evliliğin başından mı? Sanırım önce Doğa yı anlatacağım size sonrada içimden ne geliyorsa. Ama önce biraz zaman:)