26 Aralık 2011 Pazartesi

hamileyken taşınma, sakın taşınma:)

Her şeyi bir arada yapmaya çalışma meselesi gerçekten beni en çok yoran özelliğim. Her şey bir anda bitmeli tam olmalı hemen olmalı. Yeni ev aldığımızdan 1 hafta sonra öğrendim bebeğim olacağını, hatta arada tatile gittik döndüğümüzün ertesi günü öğrendim. Ev dediysemde aldanmayın, taşınmaya hazır bir ev değil. Böylesi kolay olurdu ve benim şansıma uymazdı, her şey zor olacak ya, yorulmam gerekli ya:) Yeni evimiz dört duvar, pencereler ve bir dış kapıdan ibaret ama diyeceksinizki bütün evler öyle ama bir dk. durup evin sahip olması gereken minimum ayrıntılarını düşünün. Parke? yok, fayanslar? yok.eee kapılar? tabiki yok. Bildiğiniz kaba inşaattı evmiz ve ben hamileydim ve taşınılması gerekiyordu. Nisan ayında başladık yorgunluğa koşturmaya telaşa ve temmuz ayında taşındık. Hamilelik nedir bir kadın için. Heyecanlı, sakin ve mutlu geçmesi gereken bir süreç değil mi? Etrafındaki insanların sizi ve bebeğinizi mutlu etmek için uğraştıkları uzuuunn bir zaman dilimi olması gerekli. En azından ben hamile kalmadan önce öyle zannediyordum. Tabiki benimle ilgilenen insanlar azda olsa vardı etrafımda ama en kötüsü ego savaşı içerisine giripte sizi daima üzmeye çalışanlarında var olduğu bir süreç bu. Hele de benim gibi yorgun duyarlı iseniz herkese ve her duruma, bebek yapmadan önce kendinize çeki düzen verin derim. Her neyse....Başladı alışverişler gidip gelmeler, ustalarla kavgalar, olmayan düzgün yapılmayan alanlar.Ama kendi evime oturacak olmanın sevinci hepsinden keyifliydi. Taşınma zamanını erteledikçe işlerimiz uzadı ama en sonunda yarım kalan yerler olsa bile karar verdik taşınmaya. Doğuma 3 ay kala taşındık, bu kadar yorucu olupta beni perişan edeceğini düşünmemiştim. Yardım eden az insan vardı, hayatım boyunca onlara teşekkür edeceğim o halimde beni yanlız bırakmadılar. Öyle veya böyle taşındık, evimizdeki ilk günümüz 18 Temmuz 2010 idi. Keyifliydik, bebeğimde onca yaşadığı şeye rağmen iyiydi, evimizdeydik, 3 kişiydik ve mutluyduk. Taşındıktan bir süre sonra ağır bir grip geçirdim ve bir süre yattım evde.Hep biliyordum hamileyken grip olmanın kötü etkilerini ama yorgunluk, üzüntüler derken koruyamamıştım kendimi.Grip geçince sorun kalmadı zannediyordum ama mümkünmüydü. Sanırım 31. yada 32. haftada, Alper Erciyes'e dağa gittiği hafta normal kontrolüme gitmiştim.Annemde yanlız bırakmamıştı beni, ama yine doktorumun o sinir bozucu sessizliği geldi kondu hastane odasına. Karnım bir oraya bir buraya gidiyordu. Bir süre sanki bir yerde toplanıyor sonra dağılıyordu.Bu kasılmalar epey süreden beri vardı ve ben bunları bebek hareketi sanıyordum.Doktora da aynısını söyleyince şaşırdı ve bunların aslında doğum kasılmaları olduğunu ve beni nst (non stress test) cihazına sokup duruma bakacağını söyledi. Cihaz karnımda, bir yandan bir şeyler ölçüyor bir yandan da fasülyemin (annemin taktığı isim:) motoru andıran kalp atışlarını dinlerken hemşireler teleşlı telaşlı içeri girip çıkıyor bana sancı hissedip hissetmediğimi soruyorlardı. Hayır, bir şey yoktu. Şaşkındılar çünkü neredeyse doğum sancıları kadar ağır sancılarla bebişim itilip kakılıyordu. Sonra hemen serumlar ve bebeğin erken doğması ihtimaline karşı ciğerlerini geliştiren celestone iğne.7-8 saat hastanede yattım ve takip edildim. Aslında gecede yatırmak için uğraştıysada doktor niyeyse istemedim ve beni binbir nasihatla azarlamalarla eve gönderdi ve beni izne ayırdı. Bir çeşit ev hapsi, hareket yok, dışarı çıkmak yok sadece yatış. En azından önümüzdeki 2 hafta daha tut bebeği karnında sakın doğurma diyordu doktorum çünkü eğer o günlerde doğarsa ciddi anlamda hayati tehlikesi olacak ve uzun bir süre yoğun bakımda kalacaktı.

Neyseki bu hamilelik sürecide olanca sıkıntısı üzüntüsüyle çıldırmanın sınırlarına gidip gelmelerle de olsa atlatıldı ve bebişimi tam olması gereken zamanda ve tam gününde dünyaya getirdim fakat bebişim sağolsun beni ilk 3 ayda rahat bırakmayacak ve dünyamı tersine çevirecektiJ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder